Erişkinler için geçerli olan ruh sağlığı tanımı, genellikle çocuklar için de doğrudur. Ancak çocuğun sürekli gelişen ve değişen bir insan yavrusu olduğunu göz önünde tutarak, biraz değişik ölçütler kullanmak zorunluluğu vardır. Örneğin, korku çocukluk çağında sıklıkla görülen bir ruhsal durumdur. Karanlıktan korkan bir çocuk yadırganmaz ama bu korkuların erişkinde görülmesi olağan sayılmaz. Üç yaşında bir çocuğun istediğini elde edemeyince ağlaması yere yatıp tepinmesi o çağ için olağandır. İsteklerini yaptırmak için tepinen bir erişkine ise dengesiz bir kişi gözüyle bakılır. Bu nedenle, çocuk davranışını erişkin davranışına göre değerlendiremeyiz. Çünkü çocuk, erişkin insanın küçük bir örneği değildir.

Çocuk her şeyden önce güçsüzdür, bakılmak, korunmak ve kullanmak ister. Bu nedenle anne ve babasına bağımlıdır. Sürekli deneme ve öğrenme içindedir. Bir yandan hızlı bir zihin ve dil gelişmesi vardır, öte yandan mantıklı düşünme yeteneği sınırlı, duygu ve düşüncelerini anlatım gücü zayıftır. Yaşantı ve deneyimlerin azlığı nedeniyle çevresindeki olayları gerçeğe uygun olarak tartamaz. Gördüklerini yanlış algılar ve yanlış yorumlar. Olup bitenleri kendi hayal gücüne ve korkularına göre çarpıtır.

Örneğin, karanlık bir odaya giren beş yaşında bir çocuk korkuyla annesine koşup bir şeyler gördüğünü anlatır. Gördüğü şeyin ayrıntılı olarak tanımlar, kendisini kovaladığını bile ileri sürebilir. Çocuk doğal olarak, anlayamadığı, kavrayamadığı olayları hayal gücünün yardımıyla açıklamaya çalışır.

Çocuk bencildir. Dürtü ve istiklerini dizginlemeyi ve ertelemeyi bilmez. İsteklerinin orada ve gecikmeden karşılanmasını ister. Olmadık yerde, koşulları gözetmeden şeker, simit, oyuncak diye tutturur.

Çocukta ayrıca ben merkezci düşünce egemendir. Olayları kendi ekseni çevresinde dönüyormuş gibi değerlendirir. Örneğin, yeni doğan kardeşinin anne sevgisini paylaştığını düşünmekle kalmaz, tümden kendi yerine geçtiğini sanır. Kendisi sevseydi ikinci bir kardeşe gerek duyulmazdı diye düşünür. Çocuğun duyguları çabuk iniş çıkışlar gösterir. Ağlamadan gülmeye, sevinçten kızgınlığa geçmesi bir anda olur. Çocuk duygusal tepkilerini sözle değil, daha çok davranışlarıyla gösterir sözle yansıtamadığı duygularını yaramazlık, hırçınlık, huysuzluk ve tutturmalar yoluyla açığa vurur ya da oyun aracılığı ile sergiler.

Çocukta zaman kavramı da iyi gelişmemiştir. Küçük çocuğu hafta sonu da gezdirmeye söz veren anneler bunu çok iyi bilirler. Çocuk her sabah uyandığında hafta sonunun gelip gelmediğini sorar.

Çocukta bir düşünce özelliği de somut düşüncedir. Örneğin Tanrı’ya gökyüzünde oturan aksakallı bir dede olarak düşünebilir. Soyut kavramları, deyimleri atasözlerini, fıkraları anlamakta güçlük çeker. Her şeyi somutlaştırarak bir anlam vermeye çalışır. Küçük çocuklar başlangıçta canlı cansız ayrımı yapmazlar onlar için oyuncaklar ve çevredeki bütün çocuklar canlıdır. Onlarla arkadaşlarıyla konuşur gibi konuşur. Başını çarptığı masayı ” aptal masa”diye tekmeleyebilir.

Çocuklar duygu ve düşüncelerini açıklamakta güçlük çektikleri gibi, o duygu ve düşünceleri de gerçekle bir tutarlar. Gece gördükleri bir düşü gerçekten olmuş gibi algılarlar. Düşlerinde anneyi görmüşlerse ertesi sabah büyük bir doğallıkla “dün gece seninle ne güzel eğlendik,, değil mi?” Derler.

Çocuklar korku ve kaygılarını abartma eğilimindedirler. Bu, gerçeği değerlendirme yetilerinin zayıf oluşuyla ilgilidir. Örneğin; küçük bir çocuk gezmeye çıkan annesinin bir daha geri dönmeyeceğini sanarak paniğe kapılabilir. Bu nedenle çocuk, korkutmalara karşı çok duyarlıdır. Özellikle anne ve babadan ayrı kalmaya hiç katlanamaz.

Güçsüzlüğü ve gelişmekte olan sınırlı yetenekleri yanında çocuğun pek çok özelliği sayılabilir. Çocuk çabuk örselenirse de yaş ağaç gibi esnekliği vardır. Yeni durumlara uymakta ustalık gösterir. Örneğin yeni bir çevrede arkadaşlık kurmada güçlük çekmez, iyimserdir, çok örseleyici değillerse kötü deneyleri bile çabuk unutur. Kendi kendini onarma yeteneği güçlüdür.

Kısacası çocukta id dürtüleri güçlüdür ve bütün çıplaklığıyla ortadadır. Dürtülerin güçlü oluşu, egonun düzenleyici işlevinin gelişmemiş oluşuyla açıklanabilir. Çocuk davranışında id dürtülerinin egemenliği açıkça görülür. Beklemeyi bilmeyişi isteklerinin hemen ve orada karşılanmasını istemesi bencilliği gibi belirtiler bunun kanıtıdır. Başka bir değişle çocuk uzun yıllar haz ilkesinin etkisinde kalır.

Çocuklar yetişkin olarak değerlendirilememeli. Onlar, yetişkin bir insanın küçük örnekleri değillerdir. Çocuklar biz yetişkinlerin yarına gönderdikleri mesajlarıdır. Gelin hep beraber çocukları yetişkin olarak değerlendirmeyi bırakıp onların gelişim süreçlerinin farkına varıp yarınlarımıza çok güzel mesajlar bırakalım. Yarınlarımıza bıraktığımız mesajlar, yarınlarımızı oluştursunlar.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
SANEM MUTLU 2019-10-07 09:57:42

Benim adım Umut'un duygusu daha farklıydı sanki Barış bey bu sefer eğitici bir yazı gelmiş sizden ters köşe yaptınız bizi

banner81